Kara Günler

Paris’te İslamcılar tarafından, alaycı karikatüristlerin, ve Şabat yemeği sırasındaki Yahudilerin cinayetleri dünyayi, özelikle Fransa ve İsraili ayağa kaldırdı.

Bunu her gazetete, her haber ajansı konu yaptı. Olaylar nereden, nereye geldi, niçin geldi diye kendilerine göre yorumlar yaptı.

Bu şekilde sarsılmış bir dünya bayağı tehlikeli olabilir. İçimden haykırmak gelse de zamanı değil. Özelikle böylesine duygu yüklü aşırı zamanlarda soğukkanlılık gerekiyor. Olaylar nereden nereye geldi, niçin geldi birde ben anlatayım sizlere; çünkü elimden geldiğince tarafsız bir açıklama yapma ihtiyacını duyuyorum.

Olaya jeopolitik bakarsak, anlam veremesek dahi, belki bir açıklama buluruz. Ama tesadüfde olsa olayin zamanlamasına bakalım önce.

7 Ocak 2015, Paris cinayetleri hariç Avrupada konuyla ilgili başka neler oldu?

  1. Başbakan Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı David Cameron Londra’da buluştular. Ana konu olmasa da, bayan Merkel Avrupa’da göç sınırlamak için Cameron’ın öne attığı önerilerini tartıştı.

  2. Bir grup Alman “Alternative für Deutschland” Partisine ait politikacılar Pegida ile buluştu. Pegida İslam karşıtı, Almanyadaki değişik şehirlerde, ve en çok Dresden şehirinde ayak basan protestoyu organize edenler.

  3. Fransız yazar Michel Houellebecq’in İslamla ilgili kitabı yayınlandı. Aynı gün, yani 7 Ocak 2015’de kitap satışa sunuldu. Kitabı okumadım ama konusu 2022 yılında Fransa bir İslam devleti olarak görünüyor. Bu Türkiyede konu olmuş olmasa da, Avrupada ünlü olan yazar için Paris cinayetlerinden daha iyi bir reklam olamazdı yeni yayına çikan kitabı için.

Zamanlama konusuna genel olarak da bakarsak, tam Avrupa Birliğinin başarısızlığı belirgin olmaktayken bu olayın ortaya cıkması, sınırların tekrar yüzeyleşmesi sırası, üyeler arasındaki çatışmanın ortadan kalkması mümkün olmayacağını gösteriyorken; eski İslam ve Hristiyan coğrafya sınırları yüzümüze patladı.

İslam ve Hristiyan coğrafya sınırları hem halkları birbirinden ayırıyorken, aynı zamanda aralarında bağda yaratıyor. Tarihten bu yana arada hem ticaret, hemde savaş bağları oldukça belirgin.

Özelikle Avrupa halkı için bu durum hem tanıdık, hemde derinden yabancı!

Müslümanlar Avrupaya en az iki kez saldırmışken, Avrupalılarda bir çok kez İslam coğrafyasına saldırdı, özelikle akıla gelen Haçlı Seferleri.

Her iki tarafda birbirlerine hakim olmaya çalıştı. Her biri arada hedefine yaklaşmış görünse de, ikisi de başarılı olamadı.

Geriye kalan, iki tarafında durumu saplantı haline getirmiş olması!

Hristiyan ve Müslümanlar acı düşman, bildiğimiz bileli İberya savaşındalar ve bu durumu yaratan patlayıcı malzeme hala aramızda.

Şimdiki durum Avrupayı çökerten ikinci dünya savaşı sonrasında başladı. Savaşdan sonra Kuzey Afrikadaki ülkelerle yapılan anlaşmalar sayesinde Avrupa’ya akın akın giden Müslümanlar, diğer yanda o zaman ucuz işçi ihtiyacı olan Avrupalılar.

Yalnız Avrupa çok değişmişti. Din yönetimi kaldırılmıştı, ülkeler demokratikleştirilmişti. Özelikle insanlar, yani halkın değerleri değişmişti.

Ama ABD’ye Amerikalı olmak hayali ile giden insanlar gibi, Müslümanlar Fransa’ya, Fransız olmaya gitmemişti. Ekmek parası için yola çıkmışlardı, Avrupalıların yeni kültürlerine ilgisizdi, misafir olarak gelen Müslümanlar.

Avrupalıların işçi ihtiyacı ve Müslümanların para ihtiyacı müthiş bir nüfus hareketi oluşturmuştu.

Avrupa artık basitçe bir Hristiyan topluluğu sayılmazdı, durum çok daha karmaşıkdı. Avrupalılar Hristiyan topluluğu olmaktan çıkmış ve özelikle demokrasiyi icat eden Fransızların, laiklik kanlarına işlemişti.

Laiklik kamu ve özel hayat arasında önemli bir çizgi çekmişti. Din tamamıyla özel bir olaydı artık. Laiklikliğin bir çok takıntıları var, önemli olan bir tanesi ise istediğin dine inanma özgürlüğü, hatta isteyene Darwinci olma özgürlüğü.

Laiklik kavramını kabul etmiş olan Avrupa halkı için bu çok iyi ve önemliydi. Ama laikliği kabul etmemiş olan Müslümanlar için bu bir sorun idi.

Avrupa sorunu kendi içinde çözmüştü, dinin yanında getirdiği kıyameten kopmuş, özelikle kendi aralarındaki olan din savaşlarını anlamsız hale getirmişlerdi. Ama davet etdikleri insanlar laikliği kabul etmeyi bırakın, tamamıyla inançlarına aykırı olduğundan reddediyorlardı. Avrupalıların ileri görüş olarak kabul ettiklerini Müslümanlar (ve bazı Hristiyanlar) çöküş olarak görüyordu.

Kulandığımız kelimelerin anlamları silik! İnsanlar kendilerini her zaman yüzde yüz bir tarafa atamiyorlar. Yani Avrupada insanlar hem Hristiyan, hemde laik olabiliyorlar. Bu Türkiyede yaşayan bir kesim içinde geçerli. Ama diğer Müslüman ülkelerinde bunu yapabilen kesim Türkiyeden bile çok çok daha az.

Bu kelimelerdeki siliklik, Paris’deki olaylar konusunda, sorumluluk kaymasına yol açıyor.

Müslümanlar değil, aşırı İslamcılar yaptı diye konu oluyor. Elbette bu yanlış değil ama muazzam bir pratik sorun yaratıyor.

Müslümanlarda suç yok, bunu yapan teröristlerde suç, Müslümanlarda Hristiyanlar kadar mağdur akılı yürüten Avrupalılar, kendi savunma haklarını felç etmiş bulunuyorlar.

Kendi kanlarına işlemiş olan laiklik ve insan hakları ile savunabilme özelliğini kayıp etmiş bulunuyorlar. Rastgele şiddete karşı savunmak mümkün değil, ve laiklik çerçevesi içinde toplu sorumluluk empoze etmek de mümkün değil. Avrupalılara laiklikle gelen ahlâki karmaşık çözülmez bir sorun haline gelmiş bulunuyor.

Bütün Müslümanlar değil, hatta Müslümanların çoğu sorumlu değil; ama bunu yapan Müslüman; Müslümanlar namına yaptıklarını iddia eden Müslümanlar.

Bu durum sorunu Avrupa sorunu olmaktan çıkarır, bir Müslümanlık sorunu haline getirir diye düşünüyor olabilirsiniz. Ne kadar haklı olsanız da, Müslümanlar istese bile bunu aralarında anlaşıp çözebilecek durumda değiller ne yazıkki.

Üste üstelik, Avrupa Amerika değil, yani Avrupalılar aralarında konuşmaları bile gerekmediği bir konu var ki, oda ister Kuzey Afrikalılar ister Türkler olsun, asla aralarına kabul edilmeyeceklerdir, Avrupalı olamayacaklardır.

Bırakın aşırı İslam sorununu Müslümanların çözmesi. En laik Müslüman toprağı diye geçinen Türkiye, Katar’dan sonra IŞİT’in en büyük destekcisi. MİT kamyonları yakalanıncaya kadar ortalıkda dolaşan propaganda, CIA yardım ediyor IŞİT’e idi. Bizim namımıza vatanımız Türkiyede neler yapıldığını sansürden dolayı ruhumuz bile duymuyor. Kim bilir CIA deyip MİT’in başka ne karanlık dosyaları vardır. Biz haberdar olmasak bile, Avrupadaki milliyetçilerin ağzına bu konu çokdan sakız olmuştu. IŞİT’e destek için giden 400 den fazla Fransız, 600 den fazla Alman vatandaşı bunu biliyordu. Sadece biz değil, bugüne kadar geride kalan Araplar, ABD’nin İran anlaşmalarını kafaya takarak artık Müslüman Kardeşlerini desteklemeye başladı.

Neyse orta doğu konularını da alırız bir gün büyüteç altına, şimdilik konumuz Avrupa’da bir problem var, ve bu çözülmeden kimseye rahat yok!

Avrupalıların 1200 senedir Müslümanlarla problemleri de olsa, Avrupalılar kendilerini Hristiyanlık kişiliğinden sıyırmış bulunuyor. Artık din namına kimse kılıç çekip adam öldürme yoluna koyulmuyor. Aynısı İslam dünyası için söylenemez. En laik Müslümanlar arasında bile, hak etmiş Charlie diyenler veya en azından düşünenlerin sayısı çok yüksek. Yani Müslümanların kılıç çekmeyenleri bile, cihat için yola konmasalar bile, Avrupalılara göre bu tür cinayetleri daha kolay tahammül edebiliyorlar.

Avrupalılar nasıl ayırt edecekler cihat için yola konmaya meyili Müslümanı, laikliyi birazda olsa kabul etmiş olandan? Belki Müslümanlar bir derece aralarında ayırt edebilir, ama bir Avrupalı, Avustralyalı veya Amerikalı polis asla ayırt edemez.

Fransız Başbakanı Manuel Valls radikal İslamcılarla savaşdayız diyor. Ne güzel söylüyor, ama kaç tane Paris cinayetlerine benzer olay ‘radikal’ kelimesini bu cümleden siler dersiniz?

Tam radikal Islamcıların istediği şey olur! Size demiştik derler; alın size Müslüman Hristiyan savaşı. İsrailliler ne kadar ayrı bir konu olsa da, Hristiyanları önlerine sürmeye dünden hazır oldukları kesin.

Laikliğin ahlâki sınırlarını zorlamak aşırı İslamcıların en güçlu silahı haline geldi. Anlamak gerekir, olaylar ABD’nin Irak’a girmesiyle, veya Yahudilere İsrail verilmesiyle başlamadı, bunlar sadece tuzu-biberi. Irak’a bugün barış gelse de, Yahudiler bugün Filistinden çıksa da durum değişmez. İslam alemi otoriter yönetim altında, 1000 sene arkada kalmiş, hala o zamanki akıl ve konularla meşgul.

Avrupa Birliğine gireceğiz diye ümit edenlere hep söylüyorum. Avrupanın benlik hisleri onlarin tarihinden, dillerinden, ırkından ve dinlerinden geliyor. Bizim onların aralarında yerimiz yok. Bu demek değil ki biz laik olamayız, biz laik olmanın yolunu kendimiz bulmamız lazım, yoksa aşırı İslamcılarla başımız derte. Ki laik olsak da tarihi biraz daha geri saralım, ve görürüz ki Müslümanlık, ve hata Hristiyanlık daha ortada yoken bile Avrupa, Kuzey Afrika ve bizim burdaki topraklarla her zaman savaşdaydı. Gelecek farklı olabilir diyorsanız, 50-100 sene geçer, bizimde çoğunluğumuz kendimize göre bir laiklik anlayışına kavuşur inşallah, O zaman tekrar düşünebilirsiniz. Böyle aramızdaki tek tük aydınla olacak iş değil bu.

Şimdi gelelim kendilerini bizden saymayanlara, biz laikiz, biz aydınız diyenlere, veya dahası Avrupada yaşayan, ve biz dillerini öğrendik, burda doğduk, vatandaşlık aldık, adapte olduk diyenler. Asla onlardan olamayacağınızı sizde benim kadar iyi biliyorsunuz. Onların laiklik ahlâklarına sığınıyorsunuz, ama aralarındaki en laik olanları bile kız vermeye gelince içi kaynamaya basliyor.

O laikliğin getirdiği ahlâki değerler şimdi zorlanıyor, nereye kadar dayanırlar bilmiyorum.

Hepimiz bir oluruz, yani Yahudilerden bu konuda hayır beklemek olmaz ama biz Müslümanlar ve Hristiyanlar bu olayları beraber çözeriz, veya çok kara günlere doğru yola koyuluruz.

Sadece Almanya ve Fransada toplam 10 milyon Müslüman yaşıyor. Ne olur, nasıl olur, ne biter, bu konuları da şimdilik sizin hayal gücünüze bırakıyorum.